T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
İNCESU
İNCESU’NUN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Konumu ve Alanı
İncesu, Anadolu Coğrafyasında İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümü’nde yer alan Kayseri ilinin, 33 km. güney batısında konumlanmış merkezi bir ilçedir. İlkçağlardan itibaren doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda bulunan yolların kesiştiği bir kavşakta konumlanmıştır. Eski dünya karalarının birbirlerine en çok yaklaştığı ve ilkçağlarda Küçük Asya olarak bilinen toprakların ortasında yer alan ilçe, 35 derece doğu meridyeni ile 38 derece kuzey paraleli üzerinde yer almaktadır.
Günümüzdeki İncesu, Derebağ Vadisi’nin sona erdiği yerde, kuzey-güney doğrultusundaki ovanın kenarında bulunur ve İç Anadolu Bölgesi’nin en yüksek ve sönmüş bir volkan konisi olan Erciyes Dağı’nın batı eteğinde yer alır. İncesu’nun kuzey ve doğusunda Kayseri il merkezi, batısında Nevşehir’in Ürgüp ilçesi, güneydoğusunda Develi ilçesi ve güneybatısında da Yeşilhisar ilçesi yer alır. İlçe, 16.917 km2 yer tutan Kayseri ili içerisinde 920 km2lik bir alana sahiptir.
İlçenin doğusunda Erciyes Dağı, batısında Sivri Dağı ve güneyinde de Tekke Dağı yer alır. İncesu, bu dağların arasında konumlanmış bir yayla özelliğini taşır. Küçük dereler sayesinde, bu yaylada, irili ufaklı birçok vadi oluşmuştur. Bu vadilerin en büyüğü, içinde ilçeye de adını veren İncesu Deresi’nin aktığı Derebağ Vadisi’dir. İncesu Deresi, kaynağını, Üçkuyu Köyü yakınlarındaki Büyük Kışla’dan alır ve ilkbaharda karların erimesiyle oluşan ve çoğu Tekke Dağı’ndan gelen küçük derecik ve kaynaklarla beslenir. Dere, suyun bol olduğu dönemlerde Boğazköprü mevkiinde Karasu ile birleşerek Kızılırmak’a ulaşır; böylece, bu bölge, açık havza olma özelliğini kazanmış olur.
Günümüzdeki İncesu, 1670’lerde kurulmuştur. Genellikle tahıl tarımının yapıldığı ova, doğuya doğru genişleyerek devam eder ve Dokuzpınar yakınlarında büyük Kayseri Ovası ile birleşir. Bu ovanın güneye doğru uzanan ve önemli tahıl, pancar ve patates üretim alanı olan diğer bölümü de Erciyes Dağı eteklerinde yer alan Kızılviran ve Subaşı Köyleri ile Yavaş mevkiine doğru uzanır. İlçenin kuzey sınırını ise, Kızılırmak Vadisinde yer alan Küllü ve Tahirini köylerinin verimli toprakları oluşturur.
İlçe merkezinin nüfusu, 2023 yılı itibariyle 30.477’dir. Bu rakam, uzun yıllar nüfusu büyük oranda sabit kalan ilçenin nüfusundaki büyük bir artışa işaret eder. Bu artışın nedeni, İlçenin adıyla kurulan Organize Sanayi Bölgesinin faaliyete geçmesi, idari düzenleme sonucu ilçenin merkez ilçe konumuna gelmesi ve dolayısıyla da bazı köy ve beldelerin mahalle durumuna gelerek ilçe nüfusuna dahil edilmiş olmasıdır.
İNCESU TARİHİ
Genel Bakış
İncesu ilçesinin de içinde yer aldığı, İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümü, ilkçağlarda Küçük Asya adıyla anılan bölgenin ortasında yer alır. 1071’den itibaren Türklerin bu coğrafyaya hâkim olmasıyla birlikte, bu coğrafya, önceleri, “Roma Ülkesi” anlamına gelen “Diyar-ı Rum” adıyla, daha sonra da “Anadolu” ve “Türkiye” adlarıyla anılmıştır.
Anadolu, coğrafi olarak, kuzey yarımküredeki 26-45 derece doğu meridyenleri ile 36-42 derece kuzey paralelleri arasında kalır; dört mevsimin yaşandığı orta kuşakta yer aldığından, insanların yaşamasına ve medeniyetlerin kurulmasına uygun ortam oluşturmuştur.
İncesu’nun içinde yer aldığı coğrafyada kurulmuş olan bu medeniyetler, dünyadaki belli başlı medeniyetlerdendir. Bunlar: Mezopotamya, Mısır ve Anadolu medeniyetleridir. Bölgemizde yer alan höyüklerden, bölgenin M.Ö. 3. ve 2. bin yıllarından itibaren yoğun bir yerleşime sahip olduğu söylenebilir. İlçemiz ve çevresinin yerleşime elverişli olmasının bir diğer nedeni de, Doğu Anadolu ve Karadeniz kıyılarından Orta Anadolu’ya gelen yolların, batıya ve özellikle Akdeniz’e yöneldiği yerde, yani bir kavşakta yer almasıdır. Hatta günümüzden 4.000 yıl önce Hititler (M.Ö.1750-1200) tarafından kullanıldığını bildiğimiz yol, klasik çağlarda Mazuka (Kayseri) ile Podandos (Pozantı) arasında da kullanılmış olup, bu yol bugün de kullandığımız Kilikya (Çukurova) yoludur. Bu nedenlerden dolayı, ilçemizin içinde yer aldığı bölgenin siyasi tarihi, son derece hareketli bir geçmişe sahiptir.
1. Eski Çağlarda İncesu
İlçemizin içinde yer aldığı coğrafyada, “Taş Devri”nin değişik dönemlerine ait mağaralarda yaşamış insan izlerine rastlanmaktadır. Çeşitli seramik şekillerine ve ölü gömme geleneklerine bakarak değişik bölgelerden insanların Anadolu’ya gelmiş olduklarını söylemek mümkündür. M.Ö 2600 tarihlerinde ilk kez Kızılırmak çevresinde yüksek bir kültürün ortaya çıktığı görülmektedir.
Hititler, Anadolu’nun siyasi birliğini sağlayarak, ilk devlet teşkilatını kurmuşlardır. Ardından Friğler, Kimmerler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Kabadokya krallıkları, Romalılar ve Bizans’la devam eden bu siyasi yapılanma, 1071’den sonra Oğuz Türklerinin bu topraklara egemen olmasıyla Anadolu Selçukluları, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti olarak devam etmiştir. Hititlerden itibaren burada yaşayan toplulukların yerleşik düzene geçip tarım yapmış, bağcılıkta son derece ilerlemiş ve şarapçılıkla uğraşmış oldukları bilinmektedir.
İncesu’daki en eski yerleşim yerlerinin izlerini, Derebağ Vadisi’inde, vadiyi çeviren kayalar (Kaş) ve düzlüklerin yer aldığı bugünkü kayabağların bulunduğu her iki yamaçta ve bu yamaçların devamındaki arazilerde bulunan pek çok in (mağara) ve kayalara kazılmış mezarlar sayesinde buluruz.
Çevremizde bulunan bu ve benzeri eski yerleşim yerlerinde yaşamış olan insanların, Anadolu’da ilk siyasi birliği sağlayan Hitit Devletinin ve onu takip eden diğer devletlerin halkları olduğu tahmin edilmektedir. Bu toprakların ilk zamanlardaki ismi bilinmemekle birlikte; ancak M.Ö. 585 tarihinden itibaren buralara egemen olan Persler zamanındaki Niğde, Nevşehir ve Kayseri şehirleri arasında bulunan bölgenin ismi “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen Kapadokya’dır. Roma İmparatorluğu ve akabindeki Bizans döneminde ise bölgenin ismi “Sadakora”dır. Nitekim, Yurt Ansiklopedisi’nde İncesu’nun antik çağdaki ismi Sadakora olarak geçer. O dönemde “Sadakora” ile “Nazians” (bugünkü Viranşehir Küyü), Kapadokya’nın en önemli yerleşim merkezlerindendir.
Sadokara, Bizans döneminden başlayarak Ürgüp’e bağlı bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Bu toprakların Roma İmparatorluğuna geçtiği yıllarda (M.S. 17) ortaya çıkan Hıristiyanlık, uzun yıllar yasaklanmış ve imparatorluğun baskısına uğramıştır. M.S. 395’lerde, yani imparatorluğun bölünerek Doğu Roma (Bizans) ın ortaya çıktığı yıllarda ise, Hıristiyanlık serbest bırakılarak devlet dini olmuş ve hızla yayılmıştır. Hıristiyanlığın yayıldığı bu dönemlerde Sadakora’nın Ürgüp’e bağlı bir köy olarak Ürgüp’le ilişkileri daha da gelişmiştir. Bu yakın ilişkileri ve dayanışmayı ifade etmek için, her ne kadar net bir bilgiye ulaşılmasa da, Ürgüp ile Kırklarini arasında gizli bir tünel ve geçit olduğu rivayeti vardır.
2. Asur Ticaret Kolonileri Çağı (M.Ö. 3000-1750)
M.Ö.3000-1750 yılları arasında Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Asurlu Tüccarlar, Anadolu’da ticari koloniler kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi, içinde ilçemiz topraklarının da yer aldığı, Kayseri yakınlarındaki Kültepe (Kaniş)’dir. Asurlu tüccarlar, bu bölgedeki beylerin himayesi altında çalışmışlardır.
Asurlu tüccarların Anadolu’daki merkezleri Kültepe idi. Tüccarlar, kervanları Karkamış’a ulaştıktan sonra, kuzey, kuzey-batı ve batı yönlerinde ilerleyen üç ayrı yol ile Kaniş’e ulaşıyorlardı. Kaniş’ten itibaren batıya giden yolun İncesu-Ürgüp- Nevşehir üzerinden Aksaray ve Konya’ya ulaştığını görüyoruz.
KÜLTEPE-KANİŞ
3. Hititler Dönemi (M.Ö. 1750-1200)
M.Ö. 2000 başlarında Avrupa’dan Kafkaslar üzerinden gelerek, orta Anadolu’ya da yerleşen Hititler, daha sonra yerli halkla kaynaşarak imparatorluk kurmuşlardır. İlçemizin içinde yer aldığı bölgede stratejik açıdan önemli geçitlere ve su kenarındaki yüksek kayalara kabartma olarak işlenmiş bu döneme ait anıtlar bulunmaktadır. Bu kaya anıtları sayesinde, Hitit krallarının güneydeki ülkelere ulaşmak için geçtiği yolları saptamak olasıdır. Kayseri sınırları içindeki Erciyes Dağı’nın güneyinde yer alan Fraktin, Taşçı, İmamkulu anıtları bunlara güzel bir örnektir.
Orta Anadolu’yu Çukurova ve Suriye’ye bağlayan yollar genelde Kayseri üzerinden geçmektedir. Bu yolların başında Gülek Boğazı gelmektedir ki, bütün tarihî dönemlerde önemini devam ettirmiştir. Bir diğer yol ise, Develi üzerinden Fraktin-Karaköy-Kozan yoludur. Bu yol, bilhassa Hitit İmparatorluğu devrinde kullanıldığı anlaşılan ve üzerinde Hitit Kralları tarafından yaptırılan anıtların bulunduğu, Kayseri–Develi-Fraktin-Taşcı-Gezbeli-Kiraz-Üskiyen- Kozan-Adana yoludur.
Frigyalılar, Orta Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yıkarak, Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmasından sonra bölgemiz, Geç Hitit krallarının (M.Ö.1200-700) egemenliğine geçmiştir.
4. Pers ve Kapadokya Krallığı (M.Ö. 585-332)
Kimmerler’in Frig egemenliğine son vermesi sonucu, Anadolu’da Med’ler (M.Ö.585), daha sonra da Pers’ler (M.Ö. 547) görülür. Pers’ler bölgeyi “Satrap” adını verdikleri valilerce yönettiler. Eski Pers dilinde “Katpatuka” sözcüğü ile adlandırılan Kapadokya bölgesi “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelmekte idi. Pers’ler Zerdüşt dinine bağlı olup ateşi kutsal saydıklarından, Volkanik Erciyes Dağı’nı da kutsal kabul ettiler. Ayrıca, Kapadokya’dan geçerek başkentlerini Ege’ye bağlayan “Kral Yolu”nu geliştirmişlerdir.
Makedonya Kralı İskender M.Ö. 334 ve 332 de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük imparatorluğu yıkmıştır. Bu bozguna rağmen, İskender ve ordusu, Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşmıştır. Bölge İskender’in ölümünden sonra, M.S.17 de, Roma eyaleti olana kadar yarı bağımsız bir şekilde idare edilmiştir. Bu dönem Kapadokya’da yaşayan Anadolu yerli halkının başta dilleri olmak üzere kültürlerinin değişerek Helenleştiği dönemdir.
5. Roma Dönemi (M.S. 17-395)
M.S.17’ de Tiberius Kapadokya’yı Roma’ya bağlayarak bölgedeki yönetim karışıklığına son verdi. Romalılar bölgeyi ele geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak, Ege’ye ulaşımı sağladılar. Bu yol, hem askeri hem ticari açıdan önemli idi.
Bu döneme ait elimizde bir “Mil Taşı” bulunmaktadır. Mil Taşı, Romalılar döneminde yollara dikilen, yolun yönünü ve merkeze uzaklığını gösteren kilometre taşlarıdır. Sözü edilen mil taşı, şu anda, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kervansarayı’nın giriş kapısının önünde parkta bulunmaktadır. Taş, İncesu’nun 7 km güneyindeki, Beylik-Tandırtoprağı mevkiinde, eski Sürtme geçnitinin demiryolu ile bitişik kısmında 1998 tarihinde bulunmuş olup, volkanik taştan sütünvari bir formda yapılmıştır. Doç. Dr. Ergün Laflı’nın I. Ulusal İncesu Sempozyumun’da yayımlanan çalışmasında bu taşla ilgili geniş bilgi vermiştir. Buna göre, İncesu çağlar boyu Orta Anadolu’yu Güney Anadolu’ya bağlayan yolun, Kayseri’den sonraki ilk durağıdır. Ayrıca, Konya ve Ürgüp’ten gelen yolların kesişme noktasıdır.
Roma egemenliği sırasında yöreye gerek savaş ve askerî saldırılar gerekse göçler sırasında doğudan gelenler oldu. İmparator Septimus Severus döneminde, ekonomik bakımdan oldukça canlanan Kapadokya’nın merkezi Kayseri, daha sonraki yıllarda İran’dan gelen Sasanilerin saldırısına uğradı. Bu sırada, Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk Hıristiyanların bir kısmı büyük şehirlerden köylere göç etmeye başladılar. Kayseri ve çevresinin önemli bir din merkezi haline geldiği IV. Yüzyılda kayalık Göreme ve çevresini keşfeden Hıristiyanlar, Kayseri Piskoposu da olan Aziz Basil’in Dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastır hayatını başlattılar. İncesu ve çevresinin tarih ve arkeolojisi bu dönemde çok iyi bilinmese de Örenşehir yakınındaki “Nazians Anıtı” adı ile anılan Roma dönemi anıtsal mezarı ve 2010 yılında aynı köyde bulunan Orta Roma dönemi villasının taban mozaiği, İncesu’daki bu dönemdeki yerleşmelerin bir göstergesidir. Ovaya hâkim kayalık bir tepe üzerinde yer alan anıt mezar, yöreye özgün kesme taşlardan yapılmıştır. Özellikleri dikkate alındığında M.S. 3.Yüzyıla denk düşen anıt mezar, kareye yakın bir oturuma sahip olup, tek bir mezar odasından oluşmaktadır. Malesef bu yapı, kaçak kazıcılar tarafından oldukça tahrip edilmiş durumdadır.
ROMA DÖNEMİNE AİT MİL TAŞI
6. Doğu Roma-Bizans Dönemi (M.S. 397-1453)
Roma İmparatorluğu ikiye bölünmesiyle Kapodokya Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde kaldı. VII. Yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya’da Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar oldu. Sasaniler bölgeyi 6-7 yıl kadar ellerinde tuttular. 651’de Halife Osman Sasanileri yıkınca, bölge bu kez Arap-Emevi güçlerinin akınına uğradı.
Uzun süredir devam eden mezhep çatışmaları III. Leon’nun Müslümanlıktan etkilenerek dini resimleri (ikon) yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında bazı ikon yanlısı keşişler Kapadokya’ya sığınmaya başladılar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürdü (726-843). Bu dönemde Kapadokya kiliselerinin büyük bir kısmı ikondan yana taraf olarak, burada rahatlıkla ibadetlerini yaptılar.
TÜRKLERİN ANADOLU’YA GELİŞLERİ VE TÜRKİYE TARİHİ
1. Anadolu Selçukluları Döneminde İncesu
İncesu’da Rumlar, Bizans siyasi yapılanması içinde yaşamlarını sürdürürken, bu topraklara, önce Sasaniler, ardından da Müslüman Araplar saldırdılar. Ancak, Bizans idaresi bu saldırıları önlemeyi başarmıştır.
Oğuz Türkleri’nin İran’da kurduğu Büyük Selçuklu Devleti 11. Yüzyılın başlarından itibaren, önce bu toprakları tanımak amaçlı Anadolu içlerine kadar uzanan akınlar düzenlemiştir. Kapadokyalı bir general olan İmparator Romanos Diyogones liderliğindeki Bizans ordusu, Türk akınlarını durdurmak için Malazgirt önlerine gelir. Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan komutasındaki Türk Ordusu ile ondan birkaç kat büyük olan Bizans ordusu arasında 26 Ağustos 1071’de yapılan savaş, Türk Ordusu’nun parlak bir zaferi ile sonuçlanmış ve kısa sürede, Türk akıncıları, Anadolu’yu baştanbaşa geçip Marmara Deniz’ine ulaşmışlardır. Böylece, bu topraklara gelen yarı göçer Oğuz Türkleri, Anadolu’daki Türk tarihini başlatmıştır.
Kayseri ve çevresi, önce Danişmentlilerin sonra da Anadolu Selçuklu Devleti’nin idaresinde, yoğun bir şekilde Oğuz Boylarının yerleştirildiği bölgelerden biridir. Danişmentliler, 24 Oğuz boyundan meydana gelen bir Oğuz boylar birliğinin adıdır. Bunlar, şehirlerde, yerli halkla bir arada uyum içinde yaşadıkları gibi uygun buldukları yerlerde ve bilhassa kırsal kesimde, yeni yerleşim merkezleri oluşturarak buralara yeni bir ruh ve hareket getirmişlerdir.
12. ve 13. Yüzyıllar’da, bu toprakları Hıristiyanlıktan devraldıktan sonra bu coğrafyayı vatan yapan ve Müslümanlaşmasını sağlayan “Horasan Erenleri” olduğu bilinmektedir. Bunların başında Selçuklu Ordusu komutanlarından biri olan Şeyh Tureasan Veli vardı. Şeyh Turesan Veli, Tekke Dağı’nı kendisine mekân olarak seçip dergahını kurmuş ve burada Kayseri-Ürgüp yolundan gelip geçen yolcuları ağırlayarak ihtiyaçlarını karşılamıştır. Şeyh Turesan Veli’nin hayat hikayesi hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmamakla birlikte, kurmuş olduğu tekkenin şeyhliğinin, sülalesinden olan ve halen İncesu’da yaşamakta olan aileler tarafından yakın zamana kadar devam ettirildiğini biliyoruz
İncesu’da Şeyh Şaban Veli, Şeyh Çoban ve Omuzu Gürzlü gibi başka erenler de vardır. Bu erenler, bölgenin vatanlaşmasını sağlayan önemli isimlerdir. Aynı zamanda bu isimler, Doğan Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” isimli eserinde sözü edilen ve “Alperen” denilen kişilerin ta kendisidir. Alperenler, Anadolu’nun fethi sırasında komutan veya asker olarak, barış zamanında ise din adamı olarak görev yapmışlar, halk tarafından bilge ve ermiş kişiler olarak kabul edilmiş ve çok saygı görmüşlerdir.
Müslüman olduktan sonra “Türkmen” olarak adlandırılan Oğuz boyları, 1100 tarihinden itibaren Kayseri yöresine yerleşmişlerdir. Oğuzlar, önce Bozoklar ve Üçoklar biçiminde iki kola, bu her iki kol da 12’şerden 24 boya ayrılır. Oğuzlar, Orta Asya’da Hun ve Göktürk devletini, Bozokların Kınık Boyu Büyük ve Anadolu Selçuklu Devletlerini, Üçokların Kayı boyu Osmanlı Devleti’ni kuran yönetici ve savaşçı en büyük Oğuz boylarıdır. Bu mücadeleci ve yarı göçer Türk boyları, Malazgirt Zaferi sonrasındaki birkaç yüzyıllık zaman dilimi içinde, İncesu ve çevresine de yerleşmişlerdir. Bu dönemde ortaya çıkan önemli merkezlerin başında Karataş Nahiyesi gelir. Nahiye, bugünkü Subaşı Köyü civarında yer almaktadır. Bundan başka, Örenşehir, Kızılviran, Şeyh Şaban, Sarıkürklü, Küllü, Süksün, Oğuz boylarının önemli yerleşim merkezleri olmuştur. Bugünkü İncesu, o yıllarda önemli bir yerleşim merkezi olarak dikkati çekmektedir.
2. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş Döneminde İncesu
Anadolu Selçuklu Devleti, Moğallarla yaptığı Kösedağ Savaşını 1243 tarihinde kaybedince, ülke kısa sürede Moğol valilerin eline geçti. Kayseri ve çevresi, önce Uygur Türklerinden Eretne Bey yönetimdeki Beylik idaresinde kaldı. 1380’lerde ise, bu beylik, Kadı Burhanettin yönetimine geçti. Söğüt-Domaniç’te kurulan Osmanlı Beyliği, kısa sürede diğer beyliklere üstünlüğünü kabul ettirerek Anadolu’daki siyasi birliği Yıldırım Beyazıt sayesinde sağladı. Kayseri ve çevresi de 1398’te Osmanlılara katıldı. Ancak, 1402 tarihinde Yıldırım Beyazıt, Timur’a yenilince birlik tekrar dağıldı ve bölgemiz Karaman Beyliği yönetimine geçti. Kayseri ve çevresinin, Osmanlı topraklarına yeniden katılması 1476 tarihinde Fatih zamanında Gedik Ahmet Paşa tarafından yapılmıştır. Bölge, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki ordu tarafından 1835 tarihinde kısa bir süre işgal edilmişse de Kayseri ve çevresi 1071 Malazgirt Savaşı ardından Oğuz boylarının buraya gelip yerleşmesinden sonra, önemli bir işgal görmeyen yerlerden biridir.
Osmanlı Devletine bağlanan bölgemizde yaşanan önemli olaylardan biri, Ahmet Nazif’in “Kayseri Tarihi” adlı yapıtında anlatılır. Buna göre, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferi’nden sonra, Padişah Ordusu Kayseri’ye ait olan, İncesu ovasına ulaştığı sırada 1515 mayıs ayının birinci günü Dulkadiroğlu Alaüddevle Beyin yenildiği haberi gelmiş, böylece padişah, ordunun ileri gitmesine gerek görmemiş, Padişah ve ordusu Kayseri’ye dönmüştür. On bin kişilik süvari ve yeteri kadar piyadeden oluşan Osmanlı ordusunun başında, o dönemde, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa bulunmaktaydı. İncesu’daki “Damardı” adındaki yerin bir diğer adının “Sinanköy” olması bu olayla ilgili olabilir.
3. İncesu’nun Yeniden Kurulması
16.Yüzyıl ortalarında dünya ticaret yollarının değişmesi, avrupa devletlerinin endüstri devrimi sayesinde güçlenerek Osmanlı akınlarını durdurması, tımar sisteminin bozulması ve vergilerin yükseltilmesi gibi nedenlerle Osmanlı devletinin toplumsal ve ekonomik düzeni zayıflamıştır. “Celali İsyanları” adıyla anılan isyanlar sırasında, Anadolu’nun dirlik ve düzenini bozulmuştur. İncesu ve çevresi de bu isyanlardan büyük zarar gören yerlerden olmuştur.
Gelişip zenginleşen İncesu ve çevresi, sık sık eşkiyaların saldırısına uğramıştır. O dönemde eşkiyalar, burada yaşamakta olan Türk ve Rumlara büyük zarar vermiş, kervan yollarını keserek kervanları soymuşlardır. Hatta, aynı dönemde İncesu, eşkıya yatağı olarak tanınır hale gelmiştir. Bunun üzerine, birçok aile ve aşiret İncesu’yu terk etmiş, bazıları da dağlara çekilmiştir. Bu durum, İstanbul’da saraya kadar iletilmiş, yörenin ve kervan yolunun güvenliğini sağlamak için önlem alınması istenmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, bu sırada Sadaret Kaymakamı idi. Sadaret Kaymakamı Osmanlıda, sadrazamın İstanbul’da olmadığı zamanlar yerine vekalet eden görevlilere verilen addır ve bugünkü rütbeyle “yarbay” karşılığına denk gelir. Kendisine, 1665 yılında, İncesu’daki eşkiyalık olaylarına son vermesi ve bölgeye çeki düzen vermesi görevi verilmiştir. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın, “Osmanlı Tarihi” adlı eserinin 3.cilt, 423.sayfasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dan bahsederken şöyle denmiştir: “Kayseri civarında eşkiya yatağı olan İncesu denilen mahalli kendisine mülk ettirip cami, hamam, han, medrese yaptırdıktan sonra kırk koruyucu tayin ederek, o tarafların güvenliğini sağlamıştır. Bundan dolayı İncesu’da mülkiyeti devlete ait, ekilen topraktan alınan verginin Kara Mustafa Paşa evkafındandır.”
İncesu’nun yeniden kurulması konusundaki en önemli bilgileri, Ahmet Nazif Efendi’nin, “Mir’at-i Kayseriye” (Kayseri Tarihi) adlı yapıtından öğreniyoruz.
“Mir’at-i Kayseriye” adlı yapıtın 139. sayfasında İncesu’nun yeniden kuruluşu şöyle anlatılır:
“1670 tarihinde Anadolu Müfettişi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kayseri’ye gelerek İncesu’da bir hayli, hayır ve sevap kazanmak için ibadet ve hizmet amaçlı binalar yaptırarak burayı canlandırmıştır.
Bu tarihe kadar İncesu Kasabası, şimdiki kasabanın doğu yönünde “Viranşehir” denilen yerde kurulmuştur. Şu andaki kasabanın yeri, eğri bir dereden ibaret olarak yol kesenlerin sığınağı bir halde bulunmasından ötürü, yolcuların güvenliğinin temini için adı geçen Mustafa Paşa tarafından bir kasaba tesisine girişilmiş, bir sağlam sur ile kuvvetlendirerek ve yolculara mahsus, muntazam, taş ve tuğladan büyük bir han ile hamam ve Cami-i Şerif yaptırarak canlandırmış ve düzenlemiştir.”
Böylece İncesu, 17. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’da ortaya çıkan Celali İsyanları sonucu bozulan dirlik ve düzeni yeniden sağlamak için, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından yeniden kurularak güvenli bir hale getirilmiş ve dolayısıyla da kervan ve hac yolları koruma altına alınmıştır. Aynı zamanda, kervansarayın bulunduğu ve İncesu Vadisi’nin en daraldığı yerde, şu anda yerinde olmayan “Üçgöz Köprüsü” ve “Saray Kapısı” denilen surlarla da halkın güvenliğini sağlamada yardımcı olmuştur. Ayrıca, İncesu’nun girişinde, Karakoyunlu Mahallesinin vadiye açıldığı yerde ve Yavaş’ta oluşturulan Derbent teşkilatları sayesinde İncesu, güvenli bir yerleşim merkezi haline gelmiştir. Böylece, “Sadokora” adıyla kuruluşu ilkçağlara uzanan İncesu’nun kuruluş tarihi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın burayı yeniden canlandırarak güvenli ve yaşanılır bir hale getirdiği 1670 tarihi kabul edilir.
İncesu kuruluşundan kısa bir süre sonra, ülke genelinde isyanların durularak dirlik ve düzenlik yeniden sağlanmıştır. Güvenliğin sağlanmasıyla birlikte İncesu, konumu gereği hac ve kervan yolları üzerinde önemli bir konaklama merkezi haline gelmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yaptırdığı büyük kervansarayın yanı sıra başka hanlar da yapılmıştır. Aşağı Çarşı diye adlandırılan “Arasta,” yolcuların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gelişerek, canlı bir ticaret merkezi olmuştur. İlçenin çevresindeki tarla ve bahçelerin ekilmesi, ticaretin gelişmesi de İncesu’yu hareketlendirmiştir. Müslüman ve Hıristıyan nüfus buraya gelerek yerleşmiş ve böylece nüfus artmıştır.
İncesu Kasabası, 1856 yılında Osmanlı idaresinin yeniden yapılanması sonucu, Kayseri Sancağı, Ankara Eyaletine bağlanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde ilk nüfus sayımı 1831’de yapılmıştır. Bu sayım askerlik ve vergi amacıyla yapılmış olduğundan sadece erkek nüfusu sayılmıştır.1881 yılında yapılan nüfus sayımları hakkında ise Ali Güler’in “Kayseri’nin Demografik Durumu” adlı yapıtında bahsedilmektedir. Buna göre, İncesu’da, 6.575 kadın, 6.841 erkek olmak üzere 13.316 Müslüman Türk, toplam 4.668 Hıristiyan Rum, 23 de erkek Ermeni yaşadığı belirtilmektedir. Ermeni vatandaşların insaat ustaları olduğu tahmin edilmektedir. Toplam nüfus, 17.907 olarak geçmektedir. Hıristiyanların tamamı Fener Patrikhanesine bağlı Ortodoks Mezhebindendir. Bir sonraki sayım da 1914’te yapılmıştir. Buna göre, İncesu’da toplam 14.559 Müslüman Türk ve 3.773 Hıristiyan Rum’un yaşadığı ve toplam nüfusun 18.332 olduğu görülmektedir.
4. İncesu’da Rumlar
Romalı anlamında kullandığımız “Rum,” Anadolu’nun ilk sakinlerinden olan Hititler’den beri bu topraklarda yaşayan, birçok halkın karışıp kaynaşmasıyla oluşan halkın adıdır. Anadolu’nun Roma yönetimine geçmesiyle Hıristiyanlıkla tanışmış, Grek ve Latin kültürünün etkisinde kalıp yerleşik düzene geçmiştir. Çevre il ve ilçelerde yaşayan Rumlar, burayı yaşanabilir ve güvenli buldukları için gelip yerleşmişler. Ortodoks Hıristiyan olan Rumlar ile Müslüman Türkler yüzyıllarca, aralarında sorun olmadan Mubadele’ye (1924) kadar bir arada yaşamışlardır.
I. Dünya Savaşında İncesu
Avrupa’da gerçekleşen sanayi devrimi, şehirleşme oranını arttırmış, eğitim ve yaşam seviyesini yükseltmiştir. Bu olumlu gelişmelerin yanısıra, sanayileşmeyle birlikte, ham madde ve pazar arayışı artmıştır. Böylece, Avrupa ülkeleri, Asya ve Afrika ülkelerine yönelmiş ve sömürgecilik yarışına girişmiştir.
Bu gelişmeler esnasında Kayseri’ye bağlı bir kasaba olan İncesu ve burada yaşayan Türk-Müslüman nüfusu tek geçim kaynağı hayvancılık, tarım ve taşımacılık olduğu için günden güne yoksullaşmıştır. Bu yoksullaşma durumu İncesu’da yaşayan Rumlar için geçerli olmamıştır. Nitekim Rumlar, İstanbul’daki soydaşları ile ilişkilerini daima canlı tutmuş, başta şarap olmak üzere ürettiklerinin bir kısmını orada satmış ve kazandıkları parayla da Avrupa’nın sanayi ürünlerini İncesu’ya getirerek satmışlardır. Hatta pek çok Rum genci İstanbul’a çalışmaya gitmiş, yeni iş ve meslekler edinerek Avrupa’yı görmüş ve yaşam düzeylerini yükseltmişlerdir. Askere gitme gibi bir yükümlülüklerinin olmayışı da nüfuslarının düzenli artmasına yardımcı olmuştur. Bu değişim ve gelişmelerin yansıması olarak, 19. yüzyılın başından itibaren İncesu’da Rum çocukları için karma eğitim veren okullar açılmış, kiliseler ve konaklar yapılmış, eczane ve hastanesiyle Rumlar çok iyi bir konuma gelmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı’nda İncesu gençleri bütün çephelerde çarpışmış ve şehitler vermiştir. Sadece Çanakkale’de kayıtlara geçen 16 şehit vardır. Bir o kadar da yaralanıp hastanelerde hayatını kaybeden ve kayıtlara geçmeyen vardır. Sarıkamış, Irak, Filistin ve Galiçya cephelerinde savaşan gençlerimizi büyük bir kısmı geri dönmemiştir. Aynı dönemde, işgücü kaybı nedeniyle, İncesu’da hayvansal ve tarımsal üretim durma noktasına gelmiş ve kıtlıklar yaşanmıştır.
Ankara ili Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünün resmi tercümanı Osman Usta’nın verdiği bilgiye göre, I. Dünya Savaşı başladığı yıllarda İncesu kaza merkezinde toplam 7.455 kişi yaşamaktadır. Bu sayının 4.781’i Müslüman, 2.674’ü de Rumdur. İncesu’ya bağlı köylerde yaşayan nüfusun tamamı Müslümandır. Karahisar Nahiye’si de (bugünkü Subaşı Köyü çevresi) İncesu’ya bağlı olup bir-kaç köyün dışında nüfusu müslümandır.
I. Dünya Savaşı ve öncesinde İncesu Kazası ve köylerinde yaşayan Müslüman nüfusun ekonomik durumunun çok kötü olduğunu, yaş ortalamasının da 40 yaş civarında bulunduğunu görüyoruz. Bu yıllara ait yıllıklar (salname) ve benzer belgelerde yeterli bilgiye ulaşamıyoruz, ancak 19. Yüzyılın sonlarına ait İncesu nüfus ve vergi kayıtlarını yayınlayan araştırmacı Hüseyin Cömert’in verdiği bilgiler, I. Dünya savaşı yıllarındaki İncesu’nun sosyal ve ekonomik yapısını tarif etmektedir. Buna göre, 10 bin kuruştan daha fazla değere haiz evi bulunan 47 aile, İncesu kazasının en zengin ve seçkinlerini oluşturmaktadır, bu ailelerden sadece dördü Müslümandır.
Osmanlı Devleti seferberlik ilan ederek 20-45 yaş arası erkekleri silahaltına alırken, sadece İncesu değil bütün ülkeyi zor yıllar beklemektedir. Dokuz milyon insanın ölümü ile sonuçlanan I. Dünya Savaşında Osmanlı Orduları, Kafkas Cephesi, Süveyş (Kanal) Cephesi, Çanakkale Cephesi ve Filistin Cephesi olmak üzere çeşitli cephelerde kahramanca savaşmıştır.
Millî Mücadelede İncesu
Mili Mücadelenin kazanılmasında büyük bedeller ödenmiştir. Bu bedeller İncesu için de geçerlidir. Dört yıl boyunca cephelere gönderdiği gençlerinin büyük bir kısmı geri dönmemiş, dönenler ise sakat ve hasta olduğu için sıkıntılı bir dönem yaşanmıştır.
Yüksel Kalkan’ın Milli Mücadelede Kayseri Notları yazısında, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını 19 Aralık 1919’da Kayseri’ye gelmeleri sebebiyle; karşılayanlar arasında, İncesu İlçe Müftüsü, Köseoğlulardan Mahmut Raci Efendi’nin bulunduğunu yazar. Mahmut Raci Efendi’nin yanında başka katılanların da olduğunu varsayarak, Milli Mücadele ile ilgili gelişmelerden İncesu halkının haberdar olduğunu ve takip ettiğini anlıyoruz. Böylece İncesu Halkının, Milli Mücadeleden yana tavır takınarak Ankara’nın yanında yerini almıştır.
Yüksel Kalkan’nın, “Kurtuluş Savaşı’nda Kayseri Notları”nda anlattığına göre, İncesu’da yapılan hazırlıkları yerinde görmek ve desteklemek için, Nuh Naci Bey ile Kılıç Ali Paşa İncesu’ya geldiler. İncesu Halkı, Hamamın yanında, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Hükümet Konağı’nın avlusunda toplanır. Toplanan kalabalığa Kılıç Ali Paşa bir konuşma yapar. Güney ve batıda düşmanların yaptıkları zulümlerden örnekler vererek, memleketin içine düştüğü bu kötü durumdan kurtulmak için, İncesu’dan gönüllü bir bölüğün, Kayseri İntikam Alayı’na katılmasını ister. Ardından 19 Aralık 1919’da Atatürk’ü Kayseri’de de karşılamış olan İncesu Müftüsü Köseoğullarından Mahmut Raci Efendi bir konuşma ve dua yapmıştır. Mahmut Raci Efendi’nin konuşması dinleyiciler üzerinde çok etkili olmuş ve bunun üzerine İntikam Alayı’na katılmak üzere, İncesu’da bir bölük kurulmasına karar verilmiş ve kısa zaman içerisinde de kurulmuştur.
Araştırmacı Hasan Tasacı, 9 Mayıs 1995 tarihinde, Karakoyunlu Mahallesindeki bir kahvede, İncesu ahalisinden Mehmet Yeşilli ve Halil Cesur ile yaptığı söyleşi sırasında, İncesu’dan Haçin’e giden İntikam Alayı’na kimlerin katıldığı sorusuna cevap almıştır. İncesu Müftüsü ile Belediye Başkanı Kavukzade Mustafa Efendiler büyük çabalar sarfettiler. Buna göre, İncesu’dan katılanların isimleri, söyleşiyi yapanların belleklerinde kaldığı kadarıyla şöyledir:
Dr. Zübeyr Kars ve Sabahattin Selek’in Anadolu İhtilali kitabından verdiği bilgiye göre, Kurtuluş Savaşı’nda Kayseri merkezinden 393, Bünyan’dan 26, Develi’den 113, Tavlusun Köyü’nden 48, İncesu’dan 20 olmak üzere 600 kişi şehit verilmiştir. Bu rakamlar kayıtlara geçenler olup, gerçek sayının daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değildir. Milli Savunma Bakanlığı’nın Şehit Arşivinde verilen listede, Kurtuluş Savaşı ve Şeyh Sait isyanı ile birlikte, İncesu’ya kayıtlı şehit sayısı 14 olarak verilmektedir.
Şehitlerimiz:
Tarihi Eserler
Coğrafyamız, tarihi eser bakımından çok zengindir. İncesu ve çevresinin “Sadagora” olarak tarih sahnesine çıkışından bugüne kadar geçen binlerce yıllık süre içinde, bu topraklarda pek çok uygarlık yaşamış ve bu uygarlıklar bölgeye eserlerini bırakmıştır. En basit bir çanak-çömlek parçasından, anıtsal yapılara kadar hepsi bu birikimin eseridir.
Bölgemizdeki tarihi eserleri: Aziz Eusthatios Rum Kilisesi, Agios Eftesios Kilisesi, Kırlar İni Kilisesi
Viranşehir Roma Mezarı, Örenşehir Mozaikleri, Seyh Turesan Zaviyesi, Kırlarini Mağarası, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kervansarayı, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Cami, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Hamamı, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Arastası, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Sıbyan Mektebi, Bulgurcu Cami, Karakoyunlu Cami, Yeni Cami’dir.
1. Mağaralar- İnler
İncesu ve çevresindeki en eski yerleşim yerleri, Sarnıcın Dere denilen bölgede yer alan mağaralar, Kırklarini üzerindeki Andon Kayası’nda yer alan Eski köy’ün mağaraları ve Kırklarini mevkii ve karşı yamaçlarda bulunan mağaralardır. Bu mağaraların hepsinde erken döneme ait yaşam izlerine rastlanır. Burada yaşamış insanların, Anadolu’da kurulmuş Hitit ve Frigya devletlerinin halkları olduğu ve diğer Anadolu halkları ile karışmış oldukları tahmin edilebilir. Zaman içinde Hıristiyanlaşan bu topluluklar Anadolu’nun yerli haklarını oluşturmuşlarlar.
Bu mağaralardan en çok bilineni “Kırklarini” olarak adlandırılan inler topluluğudur. İncesu’nun kuzeybatısında, Derebeğ Vadisi’ni çeviren kayalar üzerinde ve yamaçlar boyunca pek çok mağara vardır. Aynı bölgede kayalara kazılmış mezarlar da bulunur. Kırklarini 25 metre uzunluğunda bir kaya yüzeyine açılmış iki kat halindeki mekanlardan oluşur. Üst katın yaşama birimleri olduğu tahmin edilip, alt kat ise şarap yapılan ve depolanan yerlerdir. Bu inler topluluğunun bir kısmı, kayaların göçmesi sonucu giriş kısmı kapanarak kaybolmuştur. Mağaraların yanında su sarnıçları vardır. Çevresindeki mezarlardan ise buralarda uzun yıllar insanların yaşamış olduğu sonucu çıkarılabilir. Belediyenin yol yapımı çalışmaları sırasında yeni mezarlara rastlanmıştır. Burada bulunan küçük kilise (şapel), bu mağaralarda Hrıstiyanlığın serbest olmadığı ilk dönemlerine kadar yaşanılmış olduğunun işaretidir.
“Eski Köyün İnleri” adıyla anılan daha büyük bir mağaralar topluluğu da Derebağ ana vadisine açılan Aynalı Vadisi yakınlarındaki Beşağıl’a doğru uzanan arazide bulunur. Burası küçük bir köy genişliğindedir. İçerisinde onlarca mağara, şapel ve de yüzlerce mezar bulunur. Burası da göçmeler ve doğal aşınma nedeniyle kaybolmak üzeredir.
Bir diğer az bilinen inler topluluğu ise “Sarnıcın Dere”de yer alan inler topluğudur. Tekke Dağı’ndan inen sel sularının oluşturduğu Sarnıcın Dere, Kuşaklı yakınlarına kadar uzanır. Vadinin en derin olduğu bir kilometre kadar bir alan içinde yan yana sıralanmış onlarca mağara bulunmaktadır. Su kaynağı olmadığı için, vadide yaşayanlar mevsimsel olarak vadiye gelip biriken suyu depolamak zorunda kalmışlardır. Burada ayrıca sarnıçların çokluğu dikkat çeker. Kayalara açılan küçük kanalcıklarla bu sarnıçlara su toplanması sağlanmıştır. Mağaraların olduğu yerden düzlüklere çıkmak için, kayalar kazılarak merdivenler yapılmıştır. Ayrıca, çevredeki kağnı izlerinden (yolak), buradan önemli yolların geçtiği anlaşılmaktadır. İncesu’ya dört kilometre mesafede olan bu mağaralar, yakın zamanlara kadar, küçükbaş hayvan besleyenler tarafından yazlık olarak kullanılmıştır.
2. Viranşehir Roma Mezarı
İlçemizin Viranşehir Mahallesi batısında bir tepe üzerinde yer alan mezar, 2. veya 3. yüzyıl Roma dönemi yapısı olarak bilinir. Bazı kaynaklar bu mezarın Aziz Gregorios’un memleketi olan “Nazianzos” olduğunu iddia eder. Çevrede yapılan binaların temel kazıları sırasında, yapı temelleri ve mozaikler ortaya çıkmıştır. Mezarın duvarları sağlam olup, tepesi tamamen yıkılmıştır. Bazı araştırmacılar, yıkılmış olan kısmın bir kubbe olabileceğini ileri sürmektedir. Mezar yapısının içi, her cephede yuvarlak kemerli, derinliği olmayan teras tarzında düzenlenmiştir. Kuzey duvarında küçük bir pencere açıklığı dikkati çekmektedir. Mezarın, mahzen-mezar kısmını üst mabet kısmından ayıran kalın silme kuşağı dışında süslemesi yoktur. Mezar, köyün batısında bir tepe üzerinde, kare şeklinde inşaa edilmiş ve düzgün kesme taş malzemeyle yapılmıştır. Kitabesi yoktur.
Giriş cephesindeki çıkışı sağlayan merdivenli bölümde ve zemininde, kaçak kazılar nedeniyle bozulmalar olmuştur. Ayrıca, mezarın zemin taşları da sökülerek yok edilmiştir.
İncesu Viranşehir Roma Mezarı
3. Şeyh Turesan Zaviyesi
Tarikat etkinliklerinin yürütüldüğü yer anlamına gelen “zaviye” (tekke), İncesu merkezinin güneyinde Tekke Dağı üzerinde bulunur. Zaviyeye adını veren Şeyh Turesan Veli, 13. Yuzyılda, Selçuklu devleti devrinde, İncesu’da yaşamıştır. Kendisi, Türkistan Şeyhi Ahmet Yesevi dergahından yetişmiş tasavvuf ehli pirlerdendir. Tıpkı Seyyid Burhaneddin, Bahaeddin Veled, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Şeyh Şaban Veli, Ahi Evran gibi, Şeyh Turesan Veli Anadolu’yu aydınlatmıştır.
Zaviye, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın eşi olan Valide Sultan Mahperi (Huant Hatun) tarafından, Tekke Dağı’nın Durağan mevkiinde yaptırılıp Şeyh Tuesasan Veli’ye hediye edilmiştir. Aynı zamanda, etrafındaki geniş araziyi vakıf yaparak kendisine ve kendisinden sonra devam edecek tarikatına bağışlamıştır. Sözü edilen zaviye, Kayseri ilinde bu amaçla yapılan binalardan ilki olup günümüze kadar ulaşmıştır. Dr. Mehmet Çayırdağ, çalışmasında bu binayı ayrıntılı olarak anlatmıştır. Binanın doğu kapısından girildiğinde kapalı avlu, mescit, türbe, mutfak, han kısımlarının bulunduğu görülmektedir. Zaviye’nin kapısındaki bir kısmı silinmiş kitabede “Büyük Selçuklu sultanı Keykubat oğlu Keyhüsrev zamanında (1237-1246)” yapıldığı yazılmaktadır.
Binanın mimari özellikleri şunlardır: Bina, kuzey-güney doğrultuda yerleştirilmiş dikdörtgen bir yapı özelliği taşıyıp 21,18 x 14,12 m ölçülerindedir. Binaya doğu cepheden basık kemerli bir kapıdan girilir.
Kapı kemeri yığma ayaklar üzerindeki yatay kirişlere oturur. Kapının üzerinde beyaz mermere yazılmış kitabe olup, onun da üzerinde 90x50 cm ölçülerinde dikdörtgen bir pencere bulunur.
Pencere ve kapının bulunduğu duvar, diğer bölümlerdekinden biraz daha yüksek yapılarak kapı vurgusu pekiştirilmiştir. Kapıdan geçilerek, uçları batı ve kuzeye doğru uzatılmış ve ”L” şeklinde planlanmış kapalı bir avlu biçiminde olan orta bölüme girilir. Avlunun doğu-batı doğrusunda planlanan bölümü, iki sivri kemerle takviye edilmiş ve sivri tonozla (taş veya tuğlanın örülmesiyle oluşan yapı) örtülmüş olup, kuzey-güney doğrultusundaki bölümden daha geniştir. Zaviyeyi oluşturan mekanların büyük bölümü avlunun bu kanadına açılmaktadır. Orta tonoz, batıda, türbe ve oda kapılarından sonra alçalıp bir kademe meydana getirerek sona ermektedir. Bu kısmın altında, sonradan yapıldığı düşünülen ve iki yanda kısa ahşap korkulukları bulunan, yerden 65 cm yüksekliğinde bir seki bulunmaktadır. Orta bölümün kuzeyinde 10 basamaklı merdivenle zaviyenin damına çıkılmaktadır. Avlu tabanı sal taşları ile döşenmiştir. Avlunun kuzey cephesinde doğu taraftaki kapıdan, zaviyeyi oluşturan birimlerden biri olan, dikdörtgen mekanlı ve tonoz örtülü odaya geçilir. Bu odanın batısında zaviyenin mutfağı bulunmaktadır. Mutfak mekanının üst örtüsünü oluşturan sivri tonozun ortasına bir baca deliği açılmıştır.
Zaviyede kayda değer süsleme bulunmamaktadır. Yapının tamamında düzgün kesme taş kullanılmıştır.
Şeyh Turesanı Zaviyesi
4. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 1670 yılında yaptırılmış olan külliye, Osmanlı mimarisinin Anadolu’daki sayılı örneklerinden biridir. Külliye, bir caminin çevresinde, cami ile birlikte kurulmuş, medrese, imaret (aşevi), hamam gibi değişik işlevleri bulunan sosyal ve ekonomik amaçlı yapılmış yapı topluluklarıdır. Bunlar, Kervansaray, Camii, Hamam, Medrese, Arasta (çarşı), Sıbyan Mektebi gibi yapılardır. Bunları sırasıyla tanıyalım:
4.1. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kervansarayı
Kervansaray, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi içinde yer alan en büyük yapı olup, külliyenin doğu tarafında bulunmaktadır. Yapı, daha önce bir kaç kez tamir edilmiş, 2007 tarihinde İncesu Belediyesi’nin çabalarıyla yapılan büyük çaplı restorasyon sonucunda da, sağlam ve bakımlı bir hale gelmiştir. Kervansaray, şu anda kiraya verilmiş olup, düğün salonu olarak olarak değerlendirilmektedir.
Kervansarayın güney tarafındaki açık avlu, kuzeyi hariç üç yönden, sütunların taşıdığı kemerler arkasında yer alan, üstü örtülü uzun bölümlerle (revak) çevrilidir. Revaklı avluya doğu ve batı cephelerin ortasına açılmış, basık kemerli kapılardan girilmektedir. Doğu cephesindeki ana giriş kapısı, beden duvarlarından 82 cm öne çıkarılmış olup, yükseklik olarak da beden duvarlarından taşırılarak anıtsal bir görünüme kavuşturulmuştur. Doğu cephesindeki kapıdan geçilerek girilen koridor, beşik tonozla örtülüdür. Bu koridordan, basık kemerli bir kapıyla avluya geçilmektedir.
Kervansarayın avlusu, doğu yönde 55,50 m, batı yönde 49,80 m, güney yönde ise 50,80 m’dir. Kervansarayın avlu revaklarındaki mekanlar, çapraz ve beşik tonozlarla örtülmüşlerdir. Tüm revakların üzeri kırma çatılı olup, sal taşları ile kapatılmıştır. Avlu revağını oluşturan sivri kemerler kare kesitli ayaklara oturmuşlardır. Kemerler, birbirine ve karşı duvarlara ahşap hatıllarla bağlanmışken, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1972-1975 yılları arasında yaptırdığı onarım sırasında betonla yenilenmiştir. Avlunun güney cephesinin doğu köşesinde, basık kemerli küçük bir yapı bulunmaktadır. Kapıdan, yapı topluluğunun dışına taşan ve küçük bir tüneli andıran kapalı bir mekana geçilmektedir. Günümüzde mazgal pencere ile aydınlatılan bu küçük mekan, orijinalinde üst kata çıkışı sağlayan bir merdiven boşluğuna aittir.
Avlunun tüm revak kemerlerinin arkasındaki duvarların ortasına 0.95 m genişlikte birer ocak yerleştirilmiştir. Revakların örtü sisteminde her ocağın bacası görülebilmektedir. Ocakların her iki yanında taş girintiler yer almaktadır.
Kervansarayın kapalı bölümü avlunun kuzeyindedir. Avlu duvarlarından daha yüksek tutulan kapalı bölümün beden duvarları saçak seviyesinden sonra inceltilmiştir. Kapalı bölümün üzeri kırma çatılı olup sal taşlarıyla kaplanmıştır. Kırma çatının eteklerinde stilize aslan başı biçiminde düzenlenmiş çörtenler yerleştirilmiştir. Kapalı bölüme, güney cephenin ortasında yer alan, eyvanı andıran ve üzeri beşik tonozlu ön mekandan geçilerek girilmektedir. Bu giriş mekanının doğu ve batı duvarlarının ortalarında, üzerleri sivri kemerli nişler bulunmaktadır. Nişlerden doğudakinin kemer kilit taşında “mühr-ü Süleyman” yazılıdır; batıdakinin kemer kilit taşında ise altı köşeli yıldız kabartmalar gözlenir. Kapalı kısma girişi sağlayan basık kemer, kırmızı ve bej renkli taşların dönüşümlü kullanımıyla örülmüştür. Kemer kilit taşının üzerinde, dikdörtgen bir çerçeve içine yapının kitabesi yazılmıştır. Kitabenin üzerinde, bugünkü Türkçe ile “Devletin büyük hizmetkarı, hayır sahibi Mustafa Paşa, Mülkü Süleymanın koruyucusu, Sadrazamın Kaymakamı, İncesu’ya hayrı geldi, han, hamam, cami yaptırdı. Eseri ebedi kaldı, Allah hayrını kabul etsin. 1670” yazısı vardır.
Kapalı bölüm 25,50x50 m ölçülerinde düzgün bir dikdörtgendir. Bu bölüm doğu-batı doğrultusunda, kubbeli üç bölüme (sahn) ayrılmıştır. Altışardan iki sıra halinde kare kesitli yığma, 12 ayağa dört yönde atılan kemerlerin taşıdığı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bu bölüm, 18 mazgal pencereyle aydınlatılmıştır. Kapalı bölümde, iç mekanı dört yönden dolaşan sekiler bulunur; sekiler üzerinde 36 ocak yer almaktadır.
Kışlık bölümün batı cephesi ile batı yöndeki revakların kuzeyinde kalan kısım helaların yer aldığı bölümdür.
Kervansarayın tamamında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Külliye ile birlikte 1670 yılında inşaa edilen kervansaray, 1698, 1860, 1959-1965, 1972-1975 ve son olarak da 2007 yılında onarım görmüştür. Bu onarımlara rağmen, kervansarayın doğu cephesini güneydeki kayalara bağlayan “Üçgöz Köprüsü” ile kuzeydeki kayalara bağlayan surlar günümüze kadar ulaşamamıştır. Dr. Mustafa Denktaş tarafından yazılan “İncesu Kara Mustafa Paşa Külliyesi” isimli yazında, saray kapısının, ilçede 1914-1917 yılları arasında kaymakmlık yapan Sait Bey tarafından ortadan kaldırıldığı yazılıdır. Üçgöz Köprüsü ise, 1971 yılında meydana gelen selden sonra, zamanın belediye başkanı Sami Can tarafından selin önünü kapatarak suların kolayca akmasına engel olduğu düşüncesiyle yıktırılmıştır. Zaman içinde surlar da yok olmuştur.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kervansarayı
4.2. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Cami
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa cami, külliyenin içindeki arastanın (çarşı) batısında bulunmaktadır. Külliyeyle birlikte 1670 yılında inşaa edilmiş olup, sağlam bir yapı durumundadır ve halen ibadete açıktır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa cami, tek mekanlı üzeri kubbe ile örtülü ve üç bölümlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. Tek şerefeli minaresi, namaz kılınan yerin kuzey-batı köşesindedir. Namaz kılınan mekanı örten kubbe, sekizgen bir kasnak üzerine oturmaktadır. Köşeler herhangi bir yapısal fonksiyonu olmayan sembolik ağırlık kuleler ile desteklenmiştir. Kubbe kasnağının yatay ve dikey eksenlerine, birer yuvarlak kemerli pencere açılmıştır. Caminin doğu ve batı cephelerinin alt kısmında dikgörtgen boyutlu üçer pencere bulunur. Pencerelerin üzerinde sivri kemerli alınlıklar yer alır ve bunlar bezemesizdir. Her iki cephenin üst kısmında bulunan sivri kemerli üçer pencere, alçı şebekeli olup, kemerleri kırmızı ve bej renkli taşların dönüşümlü kullanımı ile örülmüştür. Caminin kuzey ve güney cephelerinde, alt kısımlarında ikişer, üst kısımlarında ise üçer pencere yer alır. Kapısı, son cemaat yerine açılan kuzey-batı köşedeki minare, zeminden beden duvarlarının 1 m altına kadar yükselen bir kaide üzerine oturtulmuştur. Namaz kılınan mekanın kuzeyindeki son cemaat yerinin üzeri farklı çaplarda, bingilerle (pandandif) geçilmiş üç kubbe ile örtülmüştür. Kubbelerin üzeri sal taşları ile kapatılmış olup, tepelerinde ise taştan yapılmış birer alem bulunur. Ortadaki kubbe yanlardakinden daha küçük düzenlenmiştir. Kubbelerin oturduğu kemerleri taşıyan ayaklar, yığma sekizgen şeklinde tasarlanmıştır.
Namaz kılınan mekana girişi sağlayan cümle kapısı duvardan 7 cm çıkıntı yapmaktadır. Kapının basık kemeri siyah ve kahverenkli taşlardan dönüşümlü olarak örülmüştür. Kemerin üzerindeki dikdörtgen panonun içerisine üç bölüm halinde yazılmış kitabe yerleştirilmiştir. Ortadaki daire şeklindeki pano, içerisinde caminin 1860 yılında tamir edildiğini gösteren bir kitabe dikkati çekmektedir.
Caminin güney cephesinin ortasındaki mihrap beş köşelidir ve duvardan 30 cm çıkıntı yapmaktadır. Mihrap, bezemesiz tek kenarlıkla (bordür) kuşatılmıştır. Kesme taştan yapılan minber oldukça sadedir. Namaz kılınan mekanın kuzeyindeki ahşap, parmaklıkla ayrılmış yüksek yer (mahfil-çardak), sekizgen biçimli dört ayağa oturmaktadır. Mahfile çıkış, giriş kapısının batısında yer alan dikdörtgen açıklıktan geçilerek girilen ve beden duvarları içerisine yerleştirilen helozonik merdivenle sağlanmıştır. Camide basit silmelerin dışında önemli süslemeye rastlanmaz. Yapının tamamında düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır.
Cami üzerinde inşaa kitabesi yoktur; var olan kitabe, 1860 tarihli onarım kitabesidir. Caminin vakfiyesi 1678 yılında düzenlenmiştir. 1860, 1953-1954 ve 2007 yıllarında onarım görmüştür.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii
4.3. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Hamamı
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’nin bir parçası olarak aynı tarihte inşaa edilmiş olup külliyenin güney-batı tarafında yer almaktadır. Yapı, 2007 tarihinde yapılan çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmaları sonucunda sağlamlaştırılmış ve şu anda bilgisayar merkezi olarak kullanılmaktadır.
Tek hamam olarak inşa edilen eser, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir şekil teşkil eder. Hamam, güneyden kuzeye doğru, soyunmalık, ılıklık, soğukluk, tuvaletler, sıcaklık, su deposu ve külhan gibi bölümlerden oluşmaktadır. Hamamın örtüsünde: soyunmalıkta kubbe, ılıklık ve sıcaklıkta ortada kubbe, yanlarda yarım kubbe, tuvalet ve su deposunda beşik tonoz, külhanda kaburgalı haç tonoz kullanılmıştır. Bütün kubbeler kasnak üzerine oturmaktadır. Hamamı oluşturan bütün bölümlerin zemini sal taşlarıyla kaplıdır. Etrafındaki yolun yüksekliğinin zaman içinde artmasından dolayı, bina şu anda, 1.5 m toprağa gömülü durumdadır.
Soyunma bölümünün batı cephesinin ortasında, ana kütleden çıkıntı yapan ve dört basamaklı merdivenle inilen bir ön mekana girilir. Bu mekanın üzeri güney-kuzey doğrultuda atılan beşik tonozla örtülüdür. Soyunmalık mekanına bu ön mekanın doğu duvarı ortasına açılan yuvarlak kemerli kapıdan girilmektedir. Kapı kemerinin üzerinde, hamamın inşaa kitabesi bulunur. Soyunma bölümü kare bir mekan olup, kubbeyle örtülüdür. Kubbe kasnağının her cephesine açılan birer pencere ile aydınlanmaktadır. Kapı açıklıkları hariç tüm cepheler sekilerle çevrilmiştir. Sekiler üzerinde çok sayıda soyunma kabinleri bulunmaktadır.
Ilıklık bölümüne, soyunmalığın kuzey duvarı ortasına açılan sivri kemerli kapıdan girilmektedir. Ilıklık bölümünün üzeri ortada altıgen kasnağa oturan bir kubbe ile yanlarda yarım kubbelerle örtülmüştür. Ilıklık mekanı yarım kubbelerin üzerinde birer, ortadaki kubbe üzerine açılmış 14 yuvarlak formlu ışık gözüyle aydınlatılmıştır. Ilıklığın kuzey ve güney cephelerinin tamamında kapı açıklıkları hariç, fazla yüksek olmayan sekiler görülür. Bu sekiler üzerinde ikişer kurna bulunmaktadır.
Sıcaklık bölümüne, ılıklığın kuzey cephesine açılmış sivri kemerli kapıdan geçilmektedir. Sıcaklık mekanı dört kollu haç planı şeklinde düzenlenmiş olup her kol bir eyvanı andırmaktadır. Merkezi kubbe altıgen bir kasnağa oturtulmuştur. Küçük eyvanların üzeri yarım kubbelerle örtülmüştür. Sıcaklık mekanının üzeri yarım kubbelere açılan birer, merkezi kubbeye açılan 23 ışık gözüyle aydınlatılmıştır. Merkezi kubbenin altında sekizgen biçimli “göbek taşı” bulunmaktadır. Giriş cephesi hariç tüm eyvanlar sekilerle çevrilmiştir. Giriş eyvanında bir, diğerlerinde ikişer kurna yer alır.
Hamamın su deposu, sıcaklığın kuzey cephesinde yer alır ve “L” şeklinde bir plana sahiptir. Hamamın külhan, yapının kuzey ucunda bulunmakta olup, doğu cephesinde bulunan sekiz basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Merdiven bitimine açılan sivri kemerli bir kapıdan külhana girilmektedir. Külhanın üzeri kaburgalı haç tonozla örtülmüştür.
Yapıda kayda değer bir süsleme bulunmamaktadır. Yapının tamamında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Hamamın giriş kapısının üzerindeki beş satırlık kitabede 1670 tarihi okunmaktadır.
4.4. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’nin bir parçası olup, cami avlusunun batısında bulunur. 2007 yılında yapılan büyük restorasyon ve çevre düzenlenmesinden sonra yapı güçlendirilmiş ve bu esnada son hali ortaya çıkmıştır. Odalar, şu anda dükkan, kahve ve dernek binası olarak kullanılmaktadır. Medresede külliyenin diğer yapıtlarıyla birlikte 1670 tarihinde yapılmıştır.
Külliyenin önemli yapılarından biri olan medrese, cami avlusunun batısında bulunmaktadır. 1678 tarihli vakfiyede medresenin 15 öğrenci hücresine sahip olduğu yazılıdır. Öğrenci odalarına göre daha büyük tutulmuş olan kuzeydeki dersane binasının önünde iki kemerli bir revak yer alır. Revak kemerleri taştan örülmüş ayaklar üzerine oturur. Revağın orijinal üst örtüsü yıkılmıştır. Büyük restorasyonda çatının yerine bakır kaplama bir çatı yapılmıştır. Medrese dershanesine aynalı kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kapının her iki tarafında dikdörtgen biçimli iki pencere vardır ve üzeride kubbeyle örtülmüştür.
Dershane mekanının güney ekseni üzerinde sıralanan öğrenci odaları harap durumda iken restorasyon sayesinde ayağa kaldırılmıştır. Öğrenci odalarının tamamına aynalı kemerli kapılardan girilir. En kuzeydeki öğrenci odası hariç diğer öğrenci odalarının tamamı giriş kapılarının kuzeylerine açılan dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Bütün hücrelerin batı duvarlarının ortalarına birer ocak yerleştirilmiş olup, ocağın iki yanında birer dikdörtgen formlu taş oyuntu yer almaktadır. 1970’li yıllarda medrese binası cezaevi olarak kullanılmış ve yapıda bazı değişiklikler yapılmıştır. Hücrelerin tamamının zemini toprakla dolmuştur.
Külliyenin inşaatından sekiz yıl sonra hazırlanan vakfiyede medrese ile ilgili olarak on beş öğrenci odasından bahsedilmektedir. Bunlardan sadece yedi tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.
Yapıda herhangi bir süsleme bulunmamaktadır. Yapının tamamı kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Ayrıca yapıda bir kitabe bulunmamaktadır. Külliye ile ilgili olarak düzenlenen 1678 tarihli vakfiyede yapının adının geçiyor olmasından dolayı, eserin külliyenin diğer yapılarıyla birlikte 1670 yılında inşaa edildiğini kabul edebiliriz. 2007 tarihinde yapılan restorasyon çalışmalarıyla bugünkü duruma getirilmiştir.
4.5. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Arastası
Arasta, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi içinde, Kervansaray ile camiyi bağlayan sokaktır. Arasta, çarşılarda veya alış-veriş merkezlerindeki, karşılıklı dükkanlardan oluşan ve aynı işi yapan esnafın bulunduğu bölüm anlamına gelir. Külliyedeki diğer yapılarla birlikte 1670 yılında inşaa edilmiştir. Bugün dükkanların tamamı şahısların eline geçmiş olup, özel mülk durumundadır. 2015 yılında İncesu Belediyesi tarafından resterasyon çalışmalarına başlanmıştır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliye’sinin arastası, caminin avlu duvarı ile kervansaray arasında konumlanmış olup, külliyenin ana eksenini belirler. Sokağın genişliği 11,55 m uzunluğu ise 77 m’dir. Sokağın üzeri açıktır. Külliyenin vakfiyesinde, arastada 32 dükkan olduğu ve dükkanlara bitişik bir ekmek fırını bulunduğu belirtilmiştir. Arastanın güney ucunda bir kapı olduğu düşünülmektedir. Arastanın doğu cephesinin ortasına açılan kapıyla kervansarayın revaklı avlusuna, batı cephesinin ortasına açılan kapıyla da caminin avlusuna geçilmektedir. Yapının doğu cephesi büyük oranda orijinalliğini korumaktadır. Doğu cephesinin kuzeyden itibaren üçüncü ve altıncı dükkanlarının üzerine sonradan ikinci kat yapılmıştır. Arastanın doğu kanadının kuzey ucunda yer alan eni diğerlerine oranla daha dar tutulan iki dükkanla birlikte, kervansarayın avlusuna geçit veren eyvanlı mekâna kadar on iki dükkân, kapısı eyvana açılan ve halen kahvehane olarak kullanılan ve diğer bölümlerden farklılık gösteren bir mekân ile devamında yan yana sıralanmış üç dükkândan oluşur. Bu dükkanların ucunda ise bazı yazarlarca aşhane olarak kabul edilen mekân yer alır. Bu cephede yer alan dükkanlar 2,80-3,0 m genişliğinde ve 4.87- 5.00 m derinliğinde olup, ikişer takviye kemeriyle desteklenen sal taşları, döşenmiş düz tavan şeklinde üst örtüye sahiptir. Bu cephede kuzeyden kervansarayın avlusuna geçişi sağlayan mekâna kadar olan dükkanların kemer ayaklarının tamamı ahşap çerçevelerle, halen kahvehane olarak kullanılan mekânın üstünde yer alan üç mekânın kemer açıklıkları ise moloz taşlarla örülen duvarla kapatılmıştır. Kemer açıklıkları kapatılan üç mekân, içerde sonradan açılan kapılarla birbirine bağlanmıştır ve şu anda ahır olarak kullanılmaktadır. Kervansarayın avlusuna geçişi sağlayan eyvanın güneyindeki mekân 4,30x5 m ölçülerinde olup diğer mekanlardan daha geniş tutulmuştur. Arastanın bütün dükkanlarının üzeri kuzey-güney istikametinde atılmış, üçer kemerle desteklenen sal taşları döşeli düz tavanla örtülü iken bu mekânın üzeri diğer mekanlardan farklı olarak doğu-batı doğrultusunda atılan ikişer takviye kemerleri ile desteklenen beşik tonozla örtülmüştür. Bu mekânı aydınlatan pencereler sonradan açılmıştır. Mekânın kuzey cephesinde yer alan ocak orijinaldir. Diğer odalardan farklılık gösteren bu oda arasta bekçisinin kullandığı mekân olmalıdır.
Arastanın batı kanadında ise, kuzeyden itibaren cami avlusuna geçit veren eyvana kadar sekiz, eyvandan sonra yedi olmak üzere on beş dükkân bulunmaktadır. Bu cephenin güney ucunda ise yakın tarihte inşaa edilmiş beton bina bulunmaktadır. Arastanın güney ucunda bulunan binanın yerinde orijinalinde üç dükkân daha yer almaktadır. Yıkılan üç dükkânı da dahil ettiğimizde batı cephede toplam 18 dükkân olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu cephelerde yer alan dükkanlar 4,80- 5,00 m derinliğinde ve 2,90-3,20 m genişliğindedir. Dükkanlar üçer takviye kemeriyle desteklenen sal taşı döşeli düz tavanla örtülü olup, kemer açıklıkları ahşap çerçevelerle kapatılmıştır.
Dükkanlarda kayda değer bir süsleme yoktur. Yapımında düzgün kesme taş kullanılmıştır ve kitabesi bulunmamaktadır. Arasta, külliyenin bütünüyle birlikte 1670 yılında inşaa edilmiştir.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Arastası
4.5. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Sıbyan Mektebi
Sıbyan Mektebi, külliyenin batısında ve medresenin kuzeyinde yer alır. 2007 yılında yapılan büyük restorasyon sonunda harap haldeki yapı onarılmıştır. Eser, külliyenin diger yapılarıyla birlikte 1670 yılında yapılmıştır.
Medrese ile sıbyan mektebi arasında 1.50 m’lik bir koridor bulunmaktadır. Sıbyan mektebenin doğu cephesinde cami avlusuna açılan üç gözlü revak yer almaktadır. Revak, kesme taştan, yığma ayaklara ve duvarlara gömülü üzengilere atılan sivri ve yuvarlak kemerle oluşturulmuştur. Koridor önündeki kemer yuvarlak, kuzeydeki iki kemer ise sivri formdadır. Revakların üst örtüsü yıkılmıştır. Mektebi oluşturan iki odaya, doğu duvarına açılmış aynalı kemerli kapılardan girilmektedir. Odalar giriş kapılarının kuzeyinde bulunan dikdörtgen formlu birer pencere ile aydınlatılmıştır. Odaların üzeri tıpkı medrese odalarında olduğu gibi, kuzey-güney doğrultuda atılmış takviye kemerlerinin aralarına döşenmiş sal taşlarıyla meydana getirilmiş tonozlu örtüyle kapatılmıştır. Odalarda batı duvarı ortasına yerleştirilen ocak ile bunun iki yanına açılmış küçük boyutlu ikişer taş oyuntu (niş) yer almaktadır. Sıbyan mektebinin kuzeyindeki mekanların müderrislerin ikametine ayrılmış mekanlar olabileceği ileri sürülmektedir.
Yapıda herhangi bir süsleme bulunmaz. Eserin tamamında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Eserin kitabesi yoktur.
5. Bulgurcu Camisi
Cami, Bulgurcu Mahallesi Alemdar Sokakta bulunmaktadır. Halen sağlam olup ibadete açıktır. 1767 yılında inşaa edilmiştir, 1922 yılında da onarım görmüştür.
Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahiptir. Kuzey cephede son cemaat yeri, kuzeydoğu köşede tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Cami avlusuna doğu yöndeki yuvarlak bir kapıdan girilir. Kuzey cephedeki son cemaat yeri, altı adet ahşap direk üzerine atılmış, damlara ağırlığı dağıtmak ve çatlamayı önlemek için yatay olarak yerleştirilen bağlama ögesi anlamına gelen hatıllarla örtülüdür. Namaz kılınan mekana (harim), girişi sağlayan yuvarlak kemerli kapının üzerinde, yapının biri inşaa, diğeri onarım olmak üzere iki kitabesi yerleştirilmiştir. Basık kemerli kapıdan girilen harim, 9,80x7,47 m ölçülerindedir. Harim mekanı ikişerden iki sıra, toplam dört sütunla mihraba dik, üç bölüme (sahn) ayrılmıştır. Orta sahn diğerlerinden daha geniş ve yüksek düzenlenmiştir. Ahşap tavan bindirme tekniğinde, kirişlemesi üstten kaplamalı olarak inşaa edilmiştir. Cami içindeki minber, mihrap ve vaiz kürsüsü yakın tarihlerde yenilenmiştir. Harim mekanı toplam 11 pencere ile aydınlanmıştır.
Yapıda herhangi bir süsleme bulunmamaktadır; yapının tümünde düzgün kesme taş kullanılmıştır.
Caminin kapısı üzerinde bulunan iki mısralık dört satır halinde yazılan inşaa kitabesinde, yapının Hacı Ahmet tarafından 1767 yılında inşaa ettirilmiş olduğu, bu kitabenin altında bulunan ve dört satır halinde yazılmış olan kitabeden de 1922 yılında onarılmış olduğu anlaşılmaktadır. Onarımların hangi bölümde yapıldığı hakkında bilgimiz yoktur.
Yapının, 1767 yılında inşaa edilmiş olduğu kabul edilir.
6. Karakoyunlu Camii
Karakoyunlu Mahallesi, Karakoyunlu Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Sağlam olup halen ibadete açıktir.1834 yılında inşaa edilmiştir.
Kuzey-güney doğrultuda dikdörtgen bir plan özelliğinde olup, hafif yamuk bir düzenlemeye sahiptir. Caminin kuzey tarafındaki son cemaat yeri ve minaresi sonradan 1958 yılında yapılmıştır. Caminin kuzey cephede bulunan taçkapısı, iki sıra kabartma kenarlık (silme) kuşağıyla hareketlendirilmiştir. Caminin namaz kılınan kısmı (harim), her sırada ikişerden toplam dört sütunla mihraba dik uzanan üç bölüme ayrılmıştır. Mihrabı üç sahna ayıran ve üst örtüyü taşıyan sütunlar ahşaptandır. Cami, mihraba paralel olarak atılan ahşap kirişler üzerine düz damla örtülüdür. Sonradan dam üzerine kiremit çatılı örtü yapılmıştır. Caminin mermerden yapılmış mihrabı ve minberi orijinal değildir. Doğu duvarı ortasında bulunan vaaz kürsüsü, yalnız bir yanındaki dayanak tarafından taşınan, diğer bölümleri boşlukta olan yatay yapı ögesi anlamı taşıyan konsollar üzerine oturmaktadır. Namaz mekanı duvarlara açılmış, toplam on pencere ile aydınlatılmaktadır. Kuzey tarafta kadınlar için yapılan parmaklıkla ayrılmış yüksek yer bulunmaktadır.
Camide kayda değer süsleme yoktur; yapının tamamında kesme taş kullanılmıştır. Kuzey cephedeki giriş kapısının üzerinde bulunan ikişer mısralık dört satırlık kitabeden, yapının mahalle sakinleri tarafından 1834 yılında inşaa edildiği anlaşılmaktadır.
7. Yeni Cami
Yeni Cami Mahallesi’nde bulunur; hala sağlam olup ibadete açıktır. Minaresi 1902 yılında inşaa edilmiştir; Caminin de minareden birkaç yıl önce inşaa edilmiş olduğu düşünülmektedir.
Cami, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahiptir. Düzgün kesme taş ile yapılmış olup, inşaa kitabesi yoktur. Caminin avlusuna, kuzey cephenin ortasına yerleştirilmiş yuvarlak kemerli kapıdan girilir. Bu kapının üzerinde, cami minaresinin Ahmet Hamdi Bey ibn-i Ömer Efendi tarafından, 1902 yılında yaptırıldığını ifade eden kitabe vardır. Caminin son cemaat yeri, üçü sütun, biri yığma ayağa atılmış sivri kemerlerle üç gözlü olarak düzenlenmiştir. Bu mekânın üzeri ahşap kirişler üzerine düz tavan olarak yapılmıştır ve doğu ve batı cepheleri duvarla kapatılmıştır.
Batı tarafta minareye çıkışı sağlayan kapı yer alır. Cami kuzey duvarı ortasında yer alan taçkapı şerit şeklindeki bir kenarlıkla (bordür) kuşatılmıştır. Kapı kemeri üzerinde yer alan ve dikdörtgen boyutlu kitabelik boş bırakılmıştır.
Namaz kılınan yer (harim), ikişerden iki sıra halinde toplam dört sütunla mihraba dik üç bölüme ayrılmıştır. Sütunlar birbirlerine sivri kemerle bağlanmıştır. Bu kemerler, doğu-batı doğrultusunda atılmış ahşap kirişlerin örttüğü cami tavanını taşımaktadır. Orijinalinde alçı malzemeden yapıldığını öğrendiğimiz mihrap yakın zamanda mermer levhalarla kaplanmıştır.
Altı cepheli mihrap taş oyuğunun, üstü sekiz sıra, aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen bir geçiş ve dolgu ögesiyle (mukarnas) oluşan ve yarım küreye benzeyen iç bölümü (kavsara) vardır. Mihrap tepeliği, sivri kemercik dizisinden oluşan çerçeve biçiminde oymalı çıkıntı (korniş) ile süslenmiştir. Mermer minber orijinal değildir. Harim mekanı, doğu, batı ve güneyinde altlarda ikişer, üstlerde üçer tane pencere vardır, batı yönünde ise bir eksiktir. Caminin kuzey tarafında sekiz ahşap direk tarafından taşınan, parmaklıkla ayrılmış yüksek yer (mahfil), yer almaktadır.
Yapıda herhangi bir süsleme bulunmamaktadır ve yapının tümünde kesme taş kullanılmıştır. Caminin inşaa kitabesi yoktur. Minarenin inşaa kitabesinin 1902 tarihini taşımasından hareketle, caminin, minareden birkaç yıl önce yapılmış olabileceği düşünülebilir.
Yeni Cami
İncesu Mahalleleri
Osmanlı tarihi salnamelerine bakıldığında tarihi İncesu mahalleleri Türk ve Rum mahalleleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Türk Mahalleleri Rum Mahalleleri
Bulgurcu Mah. Salanta Mah.
Cami-i Kebir Mah. Orta Mah.
Cami-i Cedid Mah. Kilise Mah.
Yarım Mah. Turhanlı Mah.
Karakoyunlu Mah. Sada ( Aygozma ) Mah.
Günümüzde güncel mahalleri ise aşağıda sıralanmıştır:
Bahçelievler Mah. |
|
|
Bahçesaray Mah. |
|
|
Bulgurcu Mah. |
|
|
Çardaklı Mah. |
|
|
Dokuzpınar Mah. |
|
|
Fırınönü Mah. |
|
|
Garipçe Mah. |
|
|
Gönenkent Mah. |
|
|
Hamurcu Mah. |
|
|
Karahöyük Mah. |
|
|
Karakoyunlu Mah. |
|
|
Karamustafapaşa Mah. |
|
|
Kızılören/Aşağı Mah. |
|
|
Kızılören/Tabaklı mah. |
|
|
Kızılören/Ötebatan mah. |
|
|
Küllü Mahallesi |
|
|
Örenşehir Mahallesi |
|
|
Saraycık Mahallesi |
|
|
Sarıkürklü Mahallesi |
|
|
Semerkent Mah. |
|
|
Subaşı Mahallesi |
|
|
Süksün/Cumhuriyet |
|
|
Süksün/Hürriyet Mah. |
|
|
Süksün/Zafer Mah. |
|
|
Şeyhşaban Mah. |
|
|
Tahirinli Mahallesi |
|
|
Üçkuyu Mahallesi |
|
|
Vali İhsan Aras Mah. |
|
|
Yarım Mahalle |
|
|
İncesu’da Bulunan Kiliseler
İncesu’da gayr-i müslimlere ait ibadethaneler dini hoşgörünün sembolü olarak uzun yıllar varlığını devam ettirmiştir. Bu kiliselere ait görseller aşağıda sunulmuştur:
Aziz Eusthatios Rum Kilisesi
Aziz Eusthatios Rum Kilisesi
Aziz Eusthatios Rum Kilisesi
Kırklar İni Kilisesi
Kırklar İni Mağarası
Agios Eftesios Kilisesi
İncesu Örenşehir Mozaiği
İncesu Örenşehir Mahallesinde bulunan mozaik İncesu İlçesinin tarihe olan tanıklığı açısından önem arz etmektedir.
İncesu Örenşehir Mozaiği
İncesu Örenşehir Mozaiği
İncesu Örenşehir Mozaiği
İncesu’da Gezilip Görülecek Yerler
İncesu belediyesi tarafından işletilen Marina ilçe vatandaşlarına ve ilçe dışından gelen misafirlere birçok alanda hizmet vererek ilçede gezilip görülecek yerlerin başında gelmektedir. Birçok ziyaretçiyi misafir eden marina, İncesu’yu önemli bir merkez haline getirmiştir.
2. Marina Zipline (Ziplayn)
2024 tarihinde Kayseri Valiliği ve İncesu Belediyesi iş birliği ile yapılan Türkiye'nin en uzun 3'ncü Zipline Adrenalin merkezi hizmete açıldı. İncesu marinada vatandaşların hizmetine sunulan zipline adrenalin tutkunu olan vatandaşların tercih ettikleri bir etkinlik olarak göze çarpmaktadır.
3. İncesu Üzüm Festivali
1991 yılından beri her yıl Eylül ayının ilk cumartesi günü düzenlenen İncesu Üzüm Festivali ilçede üretilen lezzetli ve kaliteli üzümlerin tanıtımı ve üreticilerin teşviki bakımından ilçe ekonomisine katkı sağlamak ve ilçedeki sosyal hareketliliği artırmak bakımından önem taşımaktadır.
Yıllık 500 ton üzüm üretiminin yapıldığı İncesu’da 27 çeşit üzüm üretimi yapılıyor. İncesu’nun çevresinin dağ olması ve iklimi bakımından üzümleri tatlı ve lezzetli olmaktadır. Geçmiş yıllardaki gibi değerli siyah ve gül üzümlerini üreten çok kimse yok. Bölgede en çok şam ve karaevrek üzümleri üretiliyor. İncesu üzümünün tarihçesinin 200 yıl öncesine dayandığı, İncesu’da uzun yıllar yaşayan Rumların kayalık ve kumluk alanlara şarap yapmak için üzüm diktikleri bilinmektedir.
İncesu İlçesinin Günümüzde Sosyal -Kültürtürel ve Ekonomik Durumu
İncesu ilçesi, Kayseri ilçeleri arasında nüfus yoğunluğunu arttıran ilçelerin başında gelmektedir. Bunun başlıca sebebi: ilçenin doğusunda bulunan Kayseri Organize Sanayi ve Adana yolu üzerinde, ilçenin güneyinde bulunan İncesu Organize Sanayinin çok büyük etkisi vardır. Bununla birlikte tarımsal sulamanın yaygınlaşması, ürün çeşitliliğinin artması, ilçenin kültürel ve tarihi zenginliklerinin farkına varılması ile birlikte ilçede gözle görülür farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. İlçe, demografik yapı bakımından farklı bölge insanlarını, organize sanayilerinin ortasında kalması sebebiyle, barındırmaya başlamıştır. Bu da nüfus yoğunluğuna ve kültürel zenginliğe yol açmıştır.
Bütün bu gelişmeler ilçe ekonomisinin farklılaşmasına yani gelişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. İlçenin tarihten gelen bir kültürel mirasının olması; İlçenin Turizm açısından değerlendirmeye değer bir nitelik kazanmasına ve sahip olduğu bu tarihi eserlerin, kültürel varlıkların Turizm potansiyelini arttırmaya katkı sağlayacağı muhakkaktır.